Ufak Tefek Cinayetler’i seviyorum. Her akşam adeta uyuturcasına insanları televizyon karşısına oturtan Türk dizileri. Türkiyemin olağanüstü yetenekli! ve eğitimli! oyuncuları. O kadar kötüler ki sanki kötü oynamak için özel çaba sarfediyorlar. Tuhaf şiveler, duyguyu anlatamayan suratlar, jestler ve mimiklerde uyumsuzluk, yapmacık diyaloglar. Hiç değilse dram olsalar dedirtecek kadar trajedi. Konular benzer ya da aynı.Yalan dolan, ihanet, aşk, intikam, entrika. Bir şekilde acı çeken kadınlar hep var. Zorla evlendirilenler. Çocukları için saçlarını süpürge edenler. İhanete uğrayanlar. Kocasından, babasından, ağabeyinden dayak yiyenler. Köyden kente gelip, bir hırs ve ezilmişlikle her şeyi mübah sayarak holding yapan tuhaf şekilde karizmatik olan ağa gibi patronlar var. Tabi bunların içinde töre cinayetleri de eksik oluyor. Yasak aşk yaşayanlar. Zenginlik fakirlik. Mafyacılık. Blurlamalar, biiplemeler, garip sevişme sahneleri. Bütün bunların üzerine bir de iç bayan reklam kuşakları.
Neden izleniyorlar? Bence kesinlikle beyni saf dışı bırakma etkisi var. Abartı derecesinde kötü hayatları izlemenin, kendi hayatının çok iyi olduğuna inandırma etkisi var. Akşam sekizde başlayan dizi gece yarısı bitiyor. Sabah erken kalkmak gerekiyor. Uyu, uyan işe git.
Bir kaç komedi dışında ben Türk dizilerine tahammül edemiyorum, hiç birini izleyemiyorum. Aslında hayatta yeterince kötü şey varken bir de bunları tekrar tekrar izleyip daha da daralmanın hiç bir mantığı yok.
Ama Ufak Tefek Cinayetler’i izlerken hiç daralmıyorum. Güzel ve bakımlı kadınları izlemek hoşuma gidiyor. Yaşadıkları yerler güzel (bu arada bizim oralarda çekiliyor. Kemer Country Club’ta falan) kıyafetleri güzel. Oyunculuklar gayet doğal ve başarılı. Hep bir didişme var ama birbirilerini de seviyorlar. Her bölümde bir heyecan var. Aslında bir polisiye havası da var. Ben CSI, Criminal Minds, Big Little Lies gibi dizileri çok severim. Bu dizi de onlar gibi. Ufak Tefek Cinayetler’i seviyorum.
Bir cinayetin öncesinde yaşananları anlatırken, acaba kim kimi öldürdü diye merak ettirip heyecanlandırıyor. Bu dizide bolca karakter var. Birbirine benzemeyen kadınlar ve erkekler. Her bir karakterin iyi özellikleri var ama en iyi dediğinizin mesela Oya’nın bile defoları var. Aynen hayatta olduğu gibi. Etrafıma bakıyorum. Her insanın bir kusuru, bir zaafı, zayıf noktasını mutlaka görüyorum. Kötü sandıklarımızın bile muhakkak iyi bir tarafı var.
Entrikalarla iç içe yaşamaya alışmış karakterlerin her biri sanki bir şeyleri temsil ediyor. Narsistlik, ezilmişlik, sinsilik, adalet, zorbalık, sürekli hükmetme gibi pek çok kavram onlarda vücut buluyor. Her bölümü büyük bir merak ve heyecanla izlerken bazen bir şeyler de öğreniyorum. Ne kadar işime yarar bilmiyorum:) ama mesela Pestisit diye bir zehirin varlığını öğrenmek pek de ilgimi çekiyor.
Temposu hiç düşmeyen, her bölümde yeni sırlar, entrikalarla hiç sıkıcı olmadan, içimi karartmadan, baymadan devam ediyor Ufak Tefek Cinayetler.
İzlemekten acayip keyif almama rağmen reklam bombardımanına maruz kalmamak için internetten izlediğimi de itiraf ederek kapatayım konuyu:)